Pitch Black Tomb.
Simsiyah kabir.
Seduced by this morbid autumn.
Bu hastalıklı sonbahara kadar iğfal etti.
To rest in its eternal slumber.
Onun sonsuz uyuklamasında dinlendirmek.
The end follows not far behind.
Son, arkada uzakta izler değil.
Ashes of my heathen pride.
Benim dinsiz kimse gururumun külleri.
Shall sow the seeds of our future.
Bizim geleceğimizin tohumlarını ekecek.
Ashes of a tormented soul.
Eziyet edilen bir ruhun külleri.
Shall glow in the flames below.
Alevlerde aşağıda ışıldayacak.
Rusted nails pierce my flesh.
Paslandırılan tırnaklar, benim etimi deler.
Salt pouring into my wounds.
Benim yaralarıma tuzlu dökme.
Echoing screams to deaf ears.
Sağır kulaklara çığlıklar yankılanmak.
Driving my own hearse down.
Aşağı benim kendi cenaze arabamı sürmek.
Into hell....... hell.
Cehenneme....... Cehennem.
I am death.
Ben, ölümüm.
My abhorrent spectre haunts.
Benim tiksindirici hayaletim, dadanır.
So it is the autumn of my soul.
Bundan dolayı benim ruhumun sonbaharıdır.
Expanding and contracting.
Genişletmek ve anlaşmak.
In the winds of fire.
Ateşin rüzgarlarında.
My transparent decay fades.
Benim saydam çürümem, kurutur.
In remembrance....
Anıda....
Bitter is the taste.
Acı, tattır.
Of the grief.
Kederden.
In my very soul.
Benim çok ruhta.
My grave... so cold.
Benim mezarım... Öyle soğuk.
My grave... pitch black tomb.
Benim mezarım... Simsiyah kabir.
My grave... exists no more...
Benim mezarım... Daha fazla var olma...