Like snowfall, you cry a silent storm
Your tears paint rivers on this oaken wall. . .
Amber nectar, misery ichor
. . .cascading in streams of hallowed form
For each stain, a forsaken shadow
You are the lugubrious spirit
Etched in the oak of wonder
You are the sullen voice and silent storm
Each night I lay
Awakened by her shivering silent voice
From the shapes in the corridor walls.
It pierces the solitude like that of a distant scream
In the pitch-black forest of my delusion. . .
With each passing day, a deeper grave. . .
"Why did you leave me to die?"
"Why did you abandon me?"
"Why did you walk away and leave me bitterly yearning?"
Her haunting, contorted despair was etched into the wood's grain
Though fire rages within me, no fire burns fiercer than her desire
The shape whispers my name. . .
I damn this oak!
I damn her sorrow!
I damn these oaken corridors
That bear the ghosts of those I've thrown away!
Though tempted I am to caress her texture divine
And taste her pain sweet, sweet like brandy wine;
I must burn these halls, these corridors
And silence her shrill, tormenting voice
. . .forever. . .
Like snowfall, you cried a silent storm
No tears stain this dust in my hands
But from this ashen gray, her voice still
Whispers my name. . .
You were the lugubrious spirit
Who haunted the oak of wonder
You were the geist that warned this frozen silent storm
You were but a ghost in my arms.
Kar yağışı gibi, sessiz bir fırtınayı ağlarsın;
Gözyaşların bu meşe duvarındaki nehirlere renk verir…
Amber özü, sefalet irini
…kutsal suret akıntılarına çağıldar
Her bir leke, metruk bir gölge için
Kasvetli ruhsun sen
Hârikulâdelik meşesine kazınmış.
İç karartıcı ses, sessiz fırtınasın.
Her gece serilirim döşeğime uyanmış şekilde
Koridar duvarlarındaki suretlerden yankılanan
Titretici, dingin sesiyle.
Hayallerimin zifiri karanlığındaki
Uzaktan gelen bir çığlık gibi yalnızlığın bağrını deler.
Her geçen günün refâkatinde, daha derin bir mezar…
'Neden beni ölüme terk ettin?”
'Neden beni yüzüstü bıraktın?”
'Neden çekip gittin ve beni bu şiddetli özlemin kucağına attın?”
Musallat olan, buruk çaresizliği ahşabın damarına kazınmış
Ateş yüreğimde harlansa da hangi ateş,
onun arzusundan daha şiddetli körüklenebilir ki?
Suret ismimi fısıldıyor…
Bu meşeye lanet ediyorum!
Onun kederine lanet ediyorum!
Def ettiklerimin hayaletlerine ev sahipliği yapan
Bu meşeden koridorlara lanet ediyorum!
İlâhi bünyesini okşamak
ve tatlı, konyak şarap gibi tatlı acısını tatmak için ayartılsam da
Bu holleri ve koridorları yakıp kül etmem,
keskin ve azap veren sesini kesmem gerek
…İlelebet…
Kar yağışı gibi, sessiz bir fırtınayı ağladın
Hiçbir gözyaşı ellerimdeki bu tozu kirletmiyor
Ancak bu külrengi grililikten sesi hala
ismimi fısıldıyor.
Kasvetli ruhtun sen
Hârikulâdelik meşesine musallat olan.
Bu donuk, sessiz fırtınayı haber veren ilâhî cevherdin.
Kollarımda ancak bir hayalettin.