I'm gonna take you down
*Seni alaşağı edeceğim.
Deep down to the front lines
*Cephe çizgileri derinleşti.
You woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
Got yourself a gun,
*Kendine bir silah aldın
Mama always said you'd be
*Annenin her zaman söylediği gibi.
The Chosen One.
*Sen seçilmiş olansın.
She said: You're one in a million
*Kız: Sen milyonda birsin dedi.
You've got to burn to shine,
*Parlamak istiyorsan yanmalısın.
But you were born under a bad sign
*Ancak kötü bir alamet içine doğdun.
With a blue moon in your eyes
*Gözlerindeki mavi ay ile birlikte.
You woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
All that love had gone
*Tüm o aşklar gitmişti.
Your Papa never told you
*Baban sana hiç söylemedi.
About right and wrong
*Doğruyu ve yanlışı.
But you're looking good, baby
*Ama güzel gözüküyorsun, bebeğim.
I believe you're feeling fine,(shame about it)
*İnanıyorum kendini iyi hissediyorsun (Utanç verici.)
Born under a bad sign
*Kötü bir alamet içine doğdun.
With a blue moon in your eyes
*Gözlerindeki mavi ay ile birlikte.
(Chorus)
You woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
Got a blue moon in your eyes
*Gözlerinde mavi bir ay var.
You woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
Got a blue moon in your eyes
*Gözlerinde mavi bir ay var.
You woke up this morning
*Sen bu sabah uyandın.
The world turned upside down
*Dünya tersine dönmüştü.
Lord above, thing's ain't been the same
*Yüce Tanrım! Hiç bir şey eskisi gibi değil.
Since the blues walked into town
*Hüzün senin şehrine girdiğinden beri.
But you're one in a million
*Ama sen milyonda birsin.
You've got that shotgun shine (shame about it)
*Sende bir pompalı tüfeğin parıltısı var.(Utanç verici)
Born under a bad sign
*Kötü bir alametin içine doğdun.
With a blue moon in your eyes
*Gözlerindeki mavi ay ile birlikte.
You woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
Got a blue moon in your eyes
*Gözlerinde mavi bir ay var.
You woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
Got a blue moon in your eyes
*Gözlerinde mavi bir ay var.
When you woke up this morning everything was gone
*Bu sabah uyandığında her şey gitmişti.
By half past ten your head was going ding-dong
*Saat onu geçince kafan ding-dong etmeye başlıyordu.
Ringing like a bell from your head down to your toes
*Başından ayak parmaklarına kadar bir çan gibi çalıyor.
Like a voice trying to tell you there's something you should know
*Tıpkı sana burada bilmen gereken bir şey olduğunu söyleyen bir ses gibi.
Last night you were flying but today you're so low
*Dün gece uçuyordun ama bugün çok alçaktasın.
Ain't it times like these that make you wonder if
*Bunun gibi şeyler merak uyandıran zamanlar değil mi?
You'll ever know the meaning of things as they appear to the others;
*Diğerlerine görünen şeylerin anlamlarını bileceksin.
Wives, mothers, fathers, sisters and brothers
*Eşler, anneler, babalar, kız kardeşler ve erkek kardeşler.
Don't you wish you didn't function, don't you wish you
*İşe yaramamasını istemiyorsun, değil mi?
Didn't think beyond the next paycheck and the next little drink?
*Bir sonraki maaşın ve bir sonraki küçük içeceğin dışında bir şey düşünmedin mi?
Well you do so make up your mind to go on.
*Devam etmek için aklını kullan.
When you woke up this morning everything you had was gone
*Bu sabah uyandığında sahip olduğun her şey gitmişti.
Woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
Woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
Woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
You want to be the Chosen One
*Seçilmiş kişi olmayı istiyorsun.
Woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
Woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
Woke up this morning
*Bu sabah uyandın.
You got yourself a gun
*Kendine bir silah aldın.