There's a cynical feeling saying I should give up
-Bana pes etmem gerektiğini söyleyen alaycı bir his var
You said everything you'll ever say
-Hiç söylemeyeceğin her şeyi söyledin
There's a moment of panic when I hear the phone ring
-Telefonun zilini duyduğumda oluşan bir panik anı var
Anxiety's calling in my head
-Anksiyete* kafamın içinde beliriyor
Is it back again?
-Bu geri mi dönüyor yine?
Are you back again?
-Geri mi döndün yine?
Don't wake me up before you leave
-Ayrılmadan önce beni uyandırma
Is there the slightest trace of what you once believed?
-Burada bir zamanlar inandığın ufak iz mi var?
I feel your hand unlock the door
-Kilitsiz kapıda elini hissediyorum
Leaving fingerprints of water in the oil
-Yağın içindeki suya parmak izlerimi bırakıyorum
What's the point of saying sorry now?
-Şimdi özür dilemenin anlamı ne?
Lost my voice while fighting my way out (while fighting my way out)
-Çıkış yolum için mücadele ederken sesimi kaybettim (çıkış yolu için mücadele ederken)
What's the point of saying sorry now (not sorry, not sorry, not sorry, I'm not sorry)
-Şimdi özür dilemenin anlamı ne? (üzgün değil, üzgün değil, üzgün değil, üzgün değilim)
Lost my voice while fighting my way out (not sorry, not sorry, not sorry, I'm not sorry now)
-Çıkış yolum için mücadele ederken sesimi kaybettim (üzgün değil, üzgün değil, üzgün değil, şimdi üzgün değilim)
*anksiyete; anksiyete veya endişe, canlılarca deneyimlenen kaygı, korku, gerilim, sıkıntı halidir. Nedeni belli olmayan tedirginlik hali olarak da açıklanabilir.