"Twas in another lifetime, one of toil and blood
"Bu olay başka bir yaşamdandı, emek ve kandan
When blackness was a virtue and the road was full of mud
Siyahlık erdemken ve yol çamurla doluyken
I came in from the wilderness, a creature void of form
Çölden geldim ben, ıssız bir yaratık biçiminde
'Come in,' she said, 'I'll give you shelter from the storm"İçeri gel" dedi, "Sana fırtınadan korunacak yer vereceğim"
And if I pass this way again, you can rest assured
Ve eğer bu yoldan geçersem yine, kesinlikle dinlenebilirsin
I'll always do my best for her, on that I give my word
Onun için her zaman en iyisini yapacağım, sözünü verdiklerimde
In a world of steel-eyed death, and men who are fighting to be warm
Çelik gözlü ölümün dünyasında ve ısınmak için savaşan adamlarla
'Come in,' she said, 'I'll give you shelter from the storm"İçeri gel" dedi, "Sana fırtınadan korunacak yer vereceğim"
Not a word was spoke between us, there was little risk involved
Aramızda konuşulan bir söz değil, buna dahil olan bir risk vardı
Everything up to that point had been left unresolved
O ana kadar her şey çözümlenemeden bırakıldı
Try imagining a place where it's always safe and warm
Her zaman güvenli ve sıcak bir yuvayı hayal etmeye çalış
'Come in,' she said, 'I'll give you shelter from the storm"İçeri gel" dedi, "Sana fırtınadan korunacak yer vereceğim"
I was burned out from exhaustion, buried in the hail
Yorgunluktan yok olmuştum, sağanakta gömüldüm
Poisoned in the bushes an' blown out on the trail
Otlarda zehirlendim ve izlerden estim geçtim
Hunted like a crocodile, ravaged in the corn
Timsah gibi avladım, mısırları yıktım
'Come in,' she said, 'I'll give you shelter from the storm"İçeri gel" dedi, "Sana fırtınadan korunacak yer vereceğim"
Suddenly I turned around and she was standin' there
Aniden arkama döndüm ve o ordaydı
With silver bracelets on her wrists and flowers in her hair
Bileğinde gümüş bileziklerle ve saçında çiçeklerle
She walked up to me so gracefully and took my crown of thorns
Bana doğru zarafetle yürüdü ve dikenli tacımı aldı
'Come in,' she said, 'I'll give you shelter from the storm"İçeri gel" dedi, "Sana fırtınadan korunacak yer vereceğim"
Now there's a wall between us, somethin' there's been lost
Şimdi aramızda bir duvar vardı, kaybolan bir şey
I took too much for granted, got my signals crossed
Diyelim ki çok şey aldım, sinyallerim çakıştı
Just to think that it all began on a long-forgotten morn
Bunun uzun zaman önce bir unutulmuş sabahta başladığını düşündüm
'Come in,' she said, 'I'll give you shelter from the storm"İçeri gel" dedi, "Sana fırtınadan korunacak yer vereceğim"
Well, the deputy walks on hard nails and the preacher rides a mount
Vekil tırnakları ucunda sertçe yürüyor ve papaz bir ata biniyor
But nothing really matters much, it's doom alone that counts
Ama hiçbir şey öyle önemli değil, bu sayılan yalnızca alın yazısı
And the one-eyed undertaker, he blows a futile horn
Ve bir gözlü cenazeci, boş bir ıslık çalıyor
'Come in,' she said, 'I'll give you shelter from the storm"İçeri gel" dedi, "Sana fırtınadan korunacak yer vereceğim"
I've heard newborn babies wailin' like a mournin' dove
Yeni doğan bebekler inleyen güvercin gibi ağlıyor diye duydum
And old men with broken teeth stranded without love
Ve kırık dişli yaşlı adamlar aşksız sıkıntıda
Do I understand your question, man, is it hopeless and forlorn?
Sorunu anlıyor muyum bayım, bu umutsuzca ve perişan mı?
'Come in,' she said, 'I'll give you shelter from the storm"İçeri gel" dedi, "Sana fırtınadan korunacak yer vereceğim"
In a little hilltop village, they gambled for my clothes
Yamaçtaki ufak bir köyde, kıyafetlerim için kumar oynadılar
I bargained for salvation an' they gave me a lethal dose
Kurtuluş için anlaştım ve onlar bana öldürücü dozda hap verdiler
I offered up my innocence and got repaid with scorn
Masumiyetimi önerdim ve küçümsemeyle geri verildim
'Come in,' she said, 'I'll give you shelter from the storm"İçeri gel" dedi, "Sana fırtınadan korunacak yer vereceğim"
Well, I'm livin' in a foreign country but I'm bound to cross the line
Eh, yabancı bir ülkede yaşıyorum ama sınırı aşmaya mecburum
Beauty walks a razor's edge, someday I'll make it mine
Güzellik usturanın kenarında yürüyor, bir gün ben benimkini yapacağım
If I could only turn back the clock to when God and her were born
Tanrının ve onun doğduğu saate gidebilseydim bir tek
'Come in,' she said, 'I'll give you shelter from the storm"İçeri gel" dedi, "Sana fırtınadan korunacak yer vereceğim"