Lately, I've been wishin' I had one desire
(Son zamanlarda bir tutkum olmasını diliyorum)
Somethin' that would make me never want another
(Asla başka bir şey istemememi sağlayacak)
Somethin' that would make it so that nothin' mattered
(Başka her şeyin önemini yitimesini sağlayacak)
All would be clear then
(O zaman her şey net olurdu)
But I guess I'll have to settle for a few brief moments
(Ama sanıyorum birkaç kısa anla yetinmek zorunda kalacağım)
And watch it all dissolve into a single second
(Ve her şeyin tek bir saniye içine çözünmesini izlemek)
And try to write it down into a perfect sonnet
(Ve bunu tek bir mükemmel sone olarak yazmak)
Or one foolish line
(Veya tek bir aptalca mısra)
Cause that's all...that you'll get
(Çünkü bu... elde edeceğinin tümü)
So you'll have...to accept
(Bu yüzden... kabul etmek zorunda kalacaksın)
You are here...
(Buradasın...)
Then you're gone
(Sonra yoksun)
But I believe that lovers should be tied together
(Ama ben sevgililerin birbirlerine bağlanması gerektiğine inanıyorum)
And thrown into the ocean in the worst of weather
(Ve en kötü havada okyanusa atılmaları gerektiğine)
And left there to drown, left there to drown
(Ve boğulmak üzere orada bırakılmaları gerektiğine, boğulmak üzere orada bırakılmaları gerektiğine)
In their innocence
(Masumiyetleri içinde)
But as for me, I'm comin' to the final chapter
(Bana gelince, ben son bölüme geliyorum)
I read all of the pages and there's still no answer
(Bütün sayfaları okudum ve hala ortada bir cevap yok)
Only all that was before, I know, must soon come after
(Sadece eskiden var olanlar, biliyorum, yakında arkadan gelecek)
It's the only way it can be
(Bu tek yol)
So I stand...in the sun
(O yüzden... güneşin altında duruyorum)
And I breathe...with my lungs...
(Ve nefes alıyorum... ciğerlerimle)
Tryin' to spare...me the weight
(Kendimi kurtarmaya çalışıyorum... ağırlığından)
Of the truth
(Gerçeğin)
Sayin', "Everything you've ever seen was just a mirror
(Ve diyorum ki "Gördüğün her şey sadece bir aynaydı)
And you've spent your whole life sweating in an endless fever
(Ve sen tüm yaşamını sonsuz bir ateşle terleyerek harcadın)
And now you're layin' in a bathtub full of freezing water
(Ve şimdi buz gibi suyla dolu bir banyo küvetinde yatıyorsun)
Wishing you were a ghost."
(Bir hayalet olmayı dileyerek.")
But once you knew a girl and you named her "Lover"
(Ama bir zamanlar bir kız tanıdın ve adını "Sevgili" koydun)
And danced with her in kitchens through the greenest summer
(Ve en yeşil yaz boyunca onunla mutfaklarda dans ettin)
But autumn came, she disappeared, you can't remember
(Ama sonbahar geldi, o kayboldu ve sen hatırlayamıyorsun)
Where she said she was going to
(Nereye gideceğini söylediğini)
But you know...that she's gone
(Ama biliyorsun... o gitti)
Cause she left...you a song...
(Çünkü sana... bir şarkı bıraktı)
That you don't want to sing
(Söylemek istemediğin)
Singin', "I believe that lovers should be chained together
(Şarkı söylüyorsun: "Sevgililerin birbirlerine zincirlenmesi gerektiğine inanıyorum)
And thrown into a fire with their songs and letters
(Ve şarkıları ve mektuplarıyla birlikte bir ateşe atılmaalrı gerektiğine)
And left there to burn, left there to burn
(Ve yanmak üzere orada bırakılmaları gerektiğine, yanmak üzere orada bırakılmaları gerektiğine)
In their arrogance."
(Kibirleri içinde.")
"But as for me, I'm comin' to my final failure
("Bana gelince, ben son hatama geliyorum)
I've killed myself with changes tryin' to make things better
(Kendimi fırsatlarla öldürdüm, işleri daha iyi hale getirmeye çalışarak)
Ended up becomin' somethin' other
(Sonunda başka bir şey oldum)
Than what I had planned to be."
(Olmayı planladığımdan.")
Now I believe that lovers should be draped in flowers
(Şimdi sevgililerin çiçeklerle kaplanması gerektiğine inanıyorum)
And laid entwined together on a bed of clover
(Ve yoncadan bir yatak üzerine birbirlerine dolanmış olarak yatırılmaları gerektiğine)
And left there to sleep, left there to dream
(Ve uyumak üzere orada bırakılmaları gerektiğine, rüya görmek üzere orada bırakılmaları gerektiğine)
Of their happiness
(Mutlulukları hakkında)