And it came to me then
Ve o bana geldi, sonra
That every plan is a tiny prayer to Father Time
O yapılan bütün planlar Zaman Baba'ya minik birer dua oldu
As I stared at my shoes in the ICU
Yoğun bakım servisinde gözlerimi ayakkabılarıma dikmişken
That reeked of piss and 409
O sidik ve 409* kokusuyla
I rationed my breaths as I said to myself
Nefes alışımı sınırlandırıyorum kendime söylediğim gibi
That I'd already taken too much today
Zaten bu gün fazlaca almıştım
As each descending peak on the LCD
Mönitörde alçalan her bir hayat çizgisi
Took you a little farther away from me
Seni benden biraz daha uzağa götürüyor
Away from me
Benden uzağa
Amongst the vending machines and year-old magazines
Otomatların ve yıllanmış dergilerin arasında
In a place where we only say goodbye
Sadece veda edebileceğimiz bir yerde
It stung like a violent wind that our memories depend
Şiddetli bir rüzgar gibi can yakıyor; anılarımızın
On a faulty camera in our minds
Zihnimizdeki arızalı bir kameraya bağlı olması
But I knew that you were a truth
Ama senin gerçek olduğunu biliyordum
I would rather lose than to have never lain beside at all
Yanında hiç yatmamaktansa kaybetmeyi tercih ederdim
And I looked around at all the eyes on the ground
Ve etrafımdaki bütün o yere bakan gözlere baktım
As the TV entertained itself
Televizyon kendini eğlendirirken
'Cause there's no comfort in the waiting room
Çünkü bekleme odası hiç de rahat değil
Just nervous paces bracing for bad news
Sadece kötü haberler için destek olan voltalar var
Then the nurse comes around and everyone lifts their head
Sonra hemşire çıkagelir, ve herkes başını kaldırır
But I'm thinking of what Sarah said
Ama ben Sarah'ın dediklerini düşünüyorum
That love is watching someone die
Dediği; aşk birilerinin ölümünü seyretmektir
So who's going to watch you die
Öyleyse, senin ölümünü kim seyredecek
So who's going to watch you die
Öyleyse, senin ölümünü kim seyredecek
So who's going to watch you die
Öyleyse, senin ölümünü kim seyredecek
* 409 dezenfektan etkisi olan bir temizlik maddesi