[Elisabeth:]
Rudolf, wo bist du?
Hörst du mich rufen?
Du warst wie ich -
du hast mich gebraucht.
Ich ließ dich im Stich,
um mich zu befrei'n.
Wie kannst du mir je verzeih'n?
Ich hab' versagt... Ich trag die Schuld...
Könnt ich nur einmal
dich noch umarmen
und dich beschützen vor dieser Welt!
Doch es ist zu spät.
Sie schließen dich ein.
Beide bleiben wir allein...
Komm öffne mir!
Laß mich nicht warten...
Bin ich nicht genug gequält?
Erbarme dich!
Komm, süßer Tod... verfluchter Tod...
Erlöse mich!
[der Tod:]
Zu spät!
Ich will dich nicht - Nicht so!
Ich brauch' dich nicht! Geh!
[Elisabeth:]
Rudolf, neredesin?
Seslendiğimi duyuyor musun?
Sen benim gibiydin
Bana ihtiyacın vardı
Seni terk ettim
Kendimi özgür bırakmak için
Beni nasıl affedebilirsin ki?
Başarısız oldum...Suç benim...
Sadece bir kez sarılabilseydim sana
Ve seni bu dünyadan koruyabilseydim
Ama artık çok geç
Seni kilitlediler
İkimiz de yalnız kaldık...
Bana gel!
Beni bekletme
Yeterince acı çekmedim mi?
Merhamet et
Gel, tatlı ölüm... Lanet ölüm...
Beni özgür bırak
[Ölüm:]
Çok geç!
Seni istemiyorum - böyle değil!
Sana ihtiyacım yok! Git!