It was an eve in late summer, autumn was nigh
Still a warm sun did colour the sky
The meadows did shine in a strange golden light
And vales did forth the soft haze of night
When through the air a voice did resound
Beckoning the shepherd to rise from the ground
The shepherd:
"what sweet voice does sing in such a woebegone tone?
What maiden does wander the heather alone?"
Bewitched by its tone, he followed her song,
Whilst the sun did descend and the shadows grew long
In the dim light of dusk, near the sparkling cascade
On a moss covered stone sat a crying young maid
The shepherd:
"why art thou dreary? what happened to thee?
What song didst thou sing so woefully?"
The maiden:
"go whither o shepherd! don't sadden thine heart
Thou canst not help me - not thou who thou art!
An old man who's been born in a cradle of wood
Of a tree that at least a hundred years stood,
Cut by a boy who at heart was still pure -
Might be my redeemer if he knew that he could..."
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yazsonu arifesiydi,sonbahar yakındı
Hala ılık bir güneş göğü ısıtıyordu
Otlaklar garip bir altın ışıltıyla parlıyordu
Ve vadiler gecenin pusunu dışarıya atıyordu
Gökyüzünün arsından bir ses yankılandığında
Çobanı yerden kaldırdı
Çoban
''bu kadar kederli bir tonda ne kadar tatlı bir ses şarkı söylüyor?
Hangi bakire bu çalılıklarda yalnız dolaşıyor?''
Ses tonuyla büyülenmiş.şarkıyı takip etti,
Güneş batarken ve gölgeler büyürken
Akşam karanlığının donukluğunda ve parlayan şelalenin yanında
Yosunla kaplı bir taşın üzerinde ağlayan genç bir kız oturuyordu
Çoban
''neden üzgünsün?sana ne oldu?
Hangi şarkı seni bu kadar hüzünlendirdi?''
Bakire
''nereye gidiyorsun çoban.kalbini hüzünlendirme,
Sen bana yardım edemezsin,ne kadar hünerli olursan ol!
Bir ağacın tahta beşiğinde doğmuş ve en az yüzyıldır orda olan,yaşlı biradam
Kalbi hala saf olan bir genç tarafından kesildi-
Yapabileceğini bilseydi benim kurtarıcım olacaktı...''