Io vi parlo di un tempo
che in questo momento...
non ha più valore.
Vi parlo di Montmartre,
dei fiori di lillà
sbocciati alla finestre;
della nostra stanza
colma di speranza...
e di un grande amore...
Pittore vuole dire
poco da mangiare...
ma io non piansi mai.
La bohême, la bohême...
significava felicità.
La bohême, la bohême...
era la nostra bella età.
E nei caffè vicini
eravamo qualcuno...
che aspettava la gloria;
dei poveri si sa,
ma a dir la verità,
ci credevamo tanto,
tanto che una tela
poi si trasformava...
in un pasto caldo...
e tutto senza un soldo
intorno ad un camino...
l'inverno non c'è più.
La bohême, la bohême...
vuol dire vivere così...
La boheme, la boheme...
Amare tutti e dire sì.
Molto spesso accadeva
che al tuo cavalletto...
passavi la notte...
e disegnavi me,
che stavo lì per te
per ore ed ore intere.
E poi alla mattina
morti di stanchezza...
ci trovava il sole,
e scendevamo insieme
tutti e due felici...
a bere un buon caffè.
La bohême, la bohême...
Aver vent'anni insieme a te...
La boheme, la boheme...
Non t'ho rivisto proprio mai...
Quando un giorno per caso
ti ritrovi a passare...
davanti a casa,
la casa di Montmartre,
non vedi più i lillà;
tutto sembra triste...
E sopra quella scala
non passa più la tela,
ora è tutto nuovo...
Tu sei un gran signore
che muore di dolore...
e che non piange mai.
La bohême, la bohême...
Senti una voce e pensi a me...
La boheme, la boheme...
Indietro non si torna mai...
Bahsettiğim zamanların
Şu anda...
Artık, hiçbir önemi kalmamış.
Montmartre'dan bahsediyorum,
Leylak çiçeklerinden
Pencerelerinde açan;
Odamızın,
Ümitle dolup taşan...
Ve engin bir sevda ile...
Ressamın kastettiği
"Aşım pek az idi...
Lakin, asla gözyaşı dökmedim."
Bohem, bohem...
Saadet idi kastettiği.
Bohem, bohem...
Bizim güzel zamanlarımız idi.
Civardaki kafelerde
Vücudu idi şahsiyetimizin...
Muvaffakiyeti bekleyen;
Fukara arasında, biliyorsun,
Lakin, meselenin aslında,
İnancımız ziyade idi,
O kadar ki, bir tuval
Dönüşmüştü ardından...
Sıcak bir yemeğe...
Beş kuruşumuz olmadan
Bir şöminenin etrafında...
Kış, gelip geçmiş idi.
Bohem, bohem...
Böyle yaşamağa denir...
Bohem, bohem...
Sev, kabul et herkesi.
Başımıza geldi ziyadesiyle
Ressam sehpanda...
Geceyi geçirdin...
Beni çiziyor idin,
Senin için orada idim,
Akıp giden saatlerde.
Ve sabahın ilk ziyalarında
Bitkinlikten ölüyor idik...
Güneş beliriyor idi,
Aşağılara giderdik ikimiz de
Her ikimiz de mutlu...
İyi bir kahve içebilmek için.
Bohem, bohem...
Seninle birlikte yirmi sene...
Bohem, bohem...
Geçti yıllar hasretinle...
Tesadüfen bir gün
Geçerken buldun kendini...
Önünden,
Montmartre'daki evin,
Leylak çiçekleri esrara karışmış idi;
Her şeyde bir üzgünlük hali...
O merdivenin üzerinden
Tuval artık geçmiyordu,
Şimdi her şey yeni idi...
Sen büyük bir kral
Kederinden ölen...
Ve asla gözyaşı dökmeyen.
Bohem, bohem...
Bir ses duyduğunda, tahatturuna dahil et...
Bohem, bohem...
Dönmedi, asla dönmedi...