I keep hearin' you're concerned about my happiness
(benim mutluluğum hakkında endişelendiğini duyup duruyorum)
But all that thought you're givin' me is conscience I guess
(ama benim için olan bütün bu düşüncelerin vicdanından diye tahmin ediyorum)
If I was walkin' in your shoes, I wouldn't worry none
(senin yerinde olsaydım , hiçbişeye endişelenmezdim)
While you 'n' your friends are worried about me I'm havin' lots of fun
(sen ve senin arkadaşların benim için endişelenirken ben çok eğleniyorum)
Countin' flowers on the wall
(duvardaki çiçekleri sayıyorum)
That don't bother me at all
(bu beni kesinlikle sıkmıyor)
Playin' solitaire till dawn with a deck of fifty-one
(51lik desteyle sabaha kadar soliter oynuyorum)
Smokin' cigarettes and watchin' Captain Kangaroo
(sigara içiyor ve kaptan kanguruyu izliyorum)
Now don't tell me I've nothin' to do
(şimdi bana yapacak hiçbişeyim olmadığını söyleme)
Last night I dressed in tails, pretended I was on the town
(geçen gece resmi gece kıyafetlerimi giydim,şehirdeymişim gibi yaptım)
As long as I can dream it's hard to slow this swinger down
(hayal edebildiğim sürece bu hayatın tadını çıkarmayı yavaşlatmam zor)
So please don't give a thought to me, I'm really doin' fine
(lütfen benim için endişelenme,gerçekten iyi gidiyorum)
You can always find me here, I'm havin' quite a time
(beni her zaman burda bulabilirsin , güzel vakit geçiriyorum)
Countin' flowers on the wall
(duvardaki çiçekleri sayıyorum)
That don't bother me at all
(bu beni kesinlikle sıkmıyor)
Playin' solitaire till dawn with a deck of fifty-one
(51lik desteyle sabaha kadar soliter oynuyorum)
Smokin' cigarettes and watchin' Captain Kangaroo
(sigara içiyor ve kaptan kanguruyu izliyorum)
Now don't tell me I've nothin' to do
(şimdi bana yapacak hiçbirşeyim olmadığını söyleme)
It's good to see you, I must go, I know I look a fright
(seni görmek güzeldi,şimdi gitmeliyim,biliyorum gülünç oluyorum)
Anyway my eyes are not accustomed to this light
(herneyse,gözlerim bu ışığa alışık değil)
And my shoes are not accustomed to this hard concrete
(ve ayakkabılarım bu sert betona alışık değil)
So I must go back to my room and make my day complete
(o yüzden şimdi odama dönmeli ve günümü tamamlamalıyım)
Countin' flowers on the wall
(duvardaki çiçekleri sayıyorum)
That don't bother me at all
(bu beni kesinlikle sıkmıyor)
Playin' solitaire till dawn with a deck of fifty-one
(51lik desteyle sabaha kadar soliter oynuyorum)
Smokin' cigarettes and watchin' Captain Kangaroo
(sigara içiyor ve kaptan kanguruyu izliyorum)
Now don't tell me I've nothin' to do
(şimdi bana yapacak hiçbirşeyim olmadığını söyleme)
Don't tell me I've nothin' to do
(bana yapacak hiçbirşeyim olmadığını söyleme)