Took you in the vineyard a couple hours after, I met you
Didn't need my passport, said I'd let you keep it forever
I hardly knew a thing about you
I got lost in Cape Town, in Cape Town
I saw you, I met you
I loved you, I left you in Cape Town
Woke me in the morning
Asked me if I meant it, I didn't
Asked to be her husband
She already had one in prison
I hardly knew a thing about you
I got lost in Cape Town, in Cape Town
I saw you, I met you
I loved you, I left you in Cape Town, in Cape Town
Ran all out of paper, lost it all in pontoon
When I was in Asia I forgot how to call you
Went out to a graveyard to bum a couple of flowers
To give to you when I got back to Cape Town
Tanıştıktan birkaç saat sonra seni üzüm bağına götürdüm
Pasaportuma ihtiyacım yoktu, sende kalmasını söyledim sonsuza dek
Senin hakkında zar zor birşey biliyordum
Cape Town'da kayboldum, Cape Town'da
Seni gördüm, seninle tanıştım, seni sevdim, seni bıraktım Cape Town'da
Sabah beni uyandır
Bana onu mu demek istediğimi sor
İstememiştim
Onun kocası olabilir miyim diye sordum
Onun zaten kocası vardı hapishanede
Senin hakkında zar zor bir şey biliyordum
Cape Town'da kayboldum, Cape Town'da
Seni gördüm, seninle tanıştım, seni sevdim, seni bıraktım Cape Town'da
Bütün kağıtlarım bitti, hepsini dubada kaybettim
Asya'dayken seni nasıl arayacağımı unuttum
Birkaç çiçek dilenmek için mezarlığa gittim
Cape Town'a döndüğümde sana vermek için